Pages

March 14, 2017

Orada Duruverseydi Zaman...

Dün gece bir rüya gördüm, 650 kişi hep beraberdik, hepimiz aynı rüyayı gördük...

Çamurlu, soğuk, delirten İstanbul trafiğinden; kızınca portakal bıçaklayan, bir ülkeye ceza olarak inek kesen, lale parçalayan insanların dünyasından ışınlanıp Türkiye Cumhuriyetinin gençliğine gittik.

Işınlanma için kullanılan araçlar; herkese birer koltuk, bir adet sahne, bir adet cumhuriyet kadını, yetenekli cumhuriyet evlatlarının elinden tuşlardan, tellerinden, nefeslerinden çıkan huşu verici sedâydı...

Orada duruverseydi zaman... Ah işte tam orada duruverseydi keşke! 

Pınar Ayhan aldı hepimizi tek tek, öylesine lezzetle, zerafetle, nefasetle, hem de ne büyük bir nezaketle götürdü gezdirdi bizi oralarda... Yüzümüzden gözlerimizden umudun, azmin, inancın vatansever ışığı hiç eksik olmadı. İçimizde bir yerlerde unuttuğumuz bir gurur hissi, biraz buruk biraz kırgın ama umuda sarılmış halde rüyada gezdik. 

Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin vitrini Yüzen Müzesi Karadeniz Vapuru ile aldı bizi Mudanya'dan, Atamın son kontrolünü bizzat tamamlayıp Avrupa'ya yolladığı gelin gibi beyaz ve güzel gemiyle, kıyı kıyı tüm Avrupa'yı dolaştık. Avrupalıların oryantal peçeli kadınlar beklerken güvertesinde "Atatürk'ün kısa saçları kızları" diye tanımlanan modern Türk kadınlarının misafir ettiği gemide şaşkınlıkla dolaşan Fransızların İspanyolların arasında dolaştım gururla, başım dik göğsüm kabarık! Öyle ya, biz koskoca bir savaştan çıkmış, öldü sanılırken aklı zekası güzelliği ve duruşuyla yedi cihanı kendine hayran bırakmış gencecik Türkiye Cumhuriyeti'ndeydik dün, biz zümrüdü anka kuşuyduk... Sizler televizyonda Avrupa ülkelerinin bizimle ilgili fikir ve düşüncelerini dehşetle izlerken...

Ah orada duruverseydi zaman... 

Sonra aldı daha gerilere götürdü, Çanakkale'de siperlerin içinde sığındık, İngiliz siperlerine gizlice sızıp Mustafa Kemal'in muharebe meydanındaki bando mızıkacılara Carmen operasını çaldırdığında nasıl çıldırdıklarını izlerken kıkır kıkır güldük, sonra ağladık çok ağladık... 

Karşı siperlerden bizim taraftan yanık sesli bir genç "Sabahın Seherinde" türküsünü söyledi, biz oturduk Anzaklarla ağladık. Her dilde ağladık, çok ağladık...

Biz dün gece Türkiye Cumhuriyeti'nin gençliğine ışınlandık. 650 kişi ve sahnedekiler hep beraberdik. Ah orada duruverseydi zaman...

Genç Cumhuriyet'imizin, resmi ziyarete gelecek olan İran Şahı'nı karşılamak için yaptığı hazırlığı bütün coşkusuyla yaşadık. Atatürk'ün istediği o opera eserini 20 günde (yanlış okumadınız, yazıyla yirmi günde) yazıp-besteleyip-sahneye koyan genç Adnan Saygunla telaşlandık, heyecanlandık, inandık ve o güne yetiştirdik. Temsilin sonunda Şah Rıza'nın Atatürk'e sarılışını ve "Kardeşimm! "deyişini görmeniz lazımdı. 

Ah orada duruverseydi zaman... 

Bütün dünya bize saygı duyuyordu, bütün dünya bizi seviyordu.  Dün, sizler evlerinizde "acaba Avrupa yurttaşlarımızı sınır dışı eder mi, daha fena yaptırımlar uygular mı" diye kara kara düşünürken; biz 650 kişi artı sahnedekiler, Atatürk Cumhuriyeti'ndeydik. Gururla gezdik durduk Opera Binasından Atatürk Orman Çiftliğine, Hasanoğlan Köy Enstitüsünden... 

Köy Enstitülerinden...
Ah... 
Ah orada, tam orada duruverseydi keşke zaman...

İsmail Hakkı Tonguç'un dal oğullarıyla, bal kızlarıyla hasret giderdik. Bugün nesli tükenmek üzere olan cumhuriyet kadını ninelerimiz, cumhuriyet çocuğu dedelerimiz o günün azimli kararlı inançlı vatansever Köy Enstitüsü çocukları... Onlarla tarla sürdük, onlarla Shakespeare, Moliére, Gogol okuduk, keşifler icatlar yaptık, tiradlar çalıştık... Öğrencilerden Aşık diye bir çocuk bize niye "sadık yarinin kara toprak" olduğunu anlattı gencecik sesinden, umutlu sevinçli yaşlar döktük, vatanımızı yeni baştan bir kez daha aşkla sevdik. Elleriyle diktikleri heybelerindeki 3 zeytin tanesi ve ekmeklerini bizimle paylaştılar, verdikleri o koca koca umutlar yetmezmiş gibi... Heybelerini açınca gördüm; Antigone vardı. Gözlerime inanamadım! Eh tabi Sabahattin Ali, Orhan Veli hepsi oradalardı. Uzakta bir derslikten bir öğrencinin çaldığı Beethoven sonatı duyuluyordu. 

Ah keşke... 
Orada duruverseydi zaman... 

Huşu içinde bitti. 

Tahmin edeceğiniz gibi, sahne üzerinde yapılan işlerle ilgili çıtam yüksek, huysuzum, gıcığım, beğenmek için hepsini bir arada isterim. Her hücrem alkışladı onları, deli gibi kıskanmakla, bütün Türkiye'yi karış karış dolaşsınlar istemek arasında kaldım. Hepiniz izleyin istiyorum, çocuklarınız, anne babalarınız anneanneleriniz dedeleriniz, herkes izlesin. Kalbim, ruhum, fikrim bir türlü geri dönemedi 2017 Türkiye'sine. 

Orada öylece kalıverdim zamanda... 

Enfes bir şarkıcı, olağan dışı yetenekli bir sahne insanı ve pırlanta gibi bir Cumhuriyet kadını olan Pınar Ayhan'a ne diyeceğimi bilemiyorum... Azmini emeklerini mi, sıradışı yeteneğini mi, hangisini yeterince takdir edeyim?

Birbirinden mükemmel ezgileriyle bizi Barcelona limanından Çanakkale siperlerine, Eiffel Kulesi'nden Avustralya'daki Broken Hill tren istasyonuna, Ankara'nın Hasanoğlan köyünden yurdumun dört bir yanındaki köylerimize kıvılcım gibi yayılan gerçek mucizelerin arasında tek tek gezdiren müzisyenlere, 
rejiye, 
ışığa, 

En çok da tüm bu bilgileri bir araya getirmek için ve onları bu lezzet, nefaset ve zerafetle bizleri böylesi içine alacak şekle sokan yazım ekibine...

Sonsuz teşekkürler

Ah keşke... 

Ah ne güzeldi...

Öyle isterdim ki; 

"Orada Duruverseydi Zaman"


*Not: Dün bizim izlediğimiz İstanbul Prömiyeri idi. Ankara'da bir süredir devam eden "Orada Duruverseydi Zaman" isimli zamanda yolculuğun programını lütfen facebook sayfasından takip edin. 
Mesela 18 Mart Cumartesi, Ankara'da, Yenimahalle Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde (tam da Çanakkale Deniz Zaferinin yıl dönümünde, zamanda yolculuk sırasında karşınıza çıkacak Nazım'ın ismini taşıyan salonda) izleyebilirsiniz. Ben Ankara'da olsam kendime ve sevdiklerime bir iyilik yapar, bu ücretsiz gösterimi asla kaçırmazdım.